Geldik aylardan en yücesine, ağustos ayına.
Belki de herkesin, kendini ait hissettiği bir takvim bölümü vardır, olmasa da, yaşantımın son zamanlarında benim var olduğunu hissediyorum. Bunun benim için, aylardan ağustos olması pek de tesadüfi değil, sonuçta, ismini yüce roma imparatorluğunun en en yüce isminden almış, günümüze kadar gelmiş. Konumuzun, ağustos ayında doğmamla pek bir bağlantısı yok (şaka)
roma imparatorluğunda, aylar marttan başlardı. Bundan dolayı, ağustos ayı aslında altıncı aydır. Bahsi artrarak, yüce augustus’tan da yüce olduğumu hissederekten, ağustos ayının aslında benim takvimim için birinci ayı olduğunu belirtmek isterim.
Takdir edersiniz ki, ağustos ayı aslında her seneidevriyede (bu kelime tdk’ye göre böyle yazılıyormuş, az önce baktım) bir başlangıçlar, sorgulamalar, zihin taraması doğurmuştur. En azından bende öyle olurdu.
Geçmiş yazlarımda, aslında tatilin ne kadar çabuk geçtiğini, arkamda ne güzel dostluklar bıraktığımı, ve hatta yanımda olan arkadaşlarımın, dostlarımın nasıl da eksildiğini zihnimde ufak bir şeridimsi olarak düşler, ardından ufakça da hüzünlenirdim. Keza, bir sonraki ay zaten her şeye reset atılacağını, tekrarında okul, fakülte, iş döngüsüne gireceğim için, yeni hayaller, yeni planlar yapmaya çalışırdım.
Ağustos bu yüzden, benim için bir başlangıç ayı olmuştur. Zihnimi masaya koyar, o yıl geride bıraktıklarımı düşler, aynı zamanda bir önceki yıl bu zamanlar yaptıklarımın ne kadar da çocukça, ne kadar acınası ve sanki yaptıklarımı sanki ben yapmamışım gibi yabancılaşırdım kendimden. Olaylara tanrı modunda bakar, üçüncü bir göz üzerinden değerlendirir ve üstünü ardı ardına kapatırdım.
Ha bu ağustos aylarında yalnızca kötü şeyleri tanıma dönemim olduğu anlamına gelmesin lütfen bu. Gün geldi bir ağustos ayında, hiç tahmin edemeyeceğim bir biçimde hayatıma bir insan girdi, atta bu da doğum günümden bir gün önceydi. Ardı sıra gelmeyen nice ağustosların ardından ise canımdan öte bu insanla yaşantımı birleştirdim, yine bir ağustos ayında minik çocuğumla geldi o ve hatta bu da yetmedi başka bir ağustos ayında dünya evine girdim. Bunların olması pek de tesadüfi değildir diye düşünüyorum. O yüzden, ağustos ayına şükranlarımı sunuyorum.
Güncelleme: 31 Ağustos 2025
Bu yazıyı yazmayı planladığım vakitler aslında takdiriniz olur ki, yüce Ağustos’un başıydı. Ancak gel gör ki, benim erteleme hastalığım ile ilk gün yazdığım yazıyı, son güne kadar erteledim, erteledim, ve de erteledim… geldik Ağustos’un sonuna.
Belki de bu sefer ertelemem iyi bile oldu, yine bir Ağustos geçirdim, dediğim film şeridini yeniden yaşadım, bir Ağustos’un daha sonuna geldim ine çıka. Doğum günüm oldukça keyifliydi, dostlarım diyebileceğim insanlarla bir arada keyifli bir vakit geçirdik. Biriciğim, eşimle dolu dolu bir yıl dönümü akşam yemeği yedik ( levrek lokum sana kalpler bırakıyorum buradan <3)
Kırılmalardan birkaçını belki de yeniden yaşadım, iş yerinde, çok sevdiğim, çok değer verdiğim bir büyüğümle ne yazık ki yollarımız ayrıldı. Bu konudaki süreci, belki yukarıda bahsettiğim üzere, gelecekte buna belki de kırılma diye adlandırıp yeniden bakacağım bir anı biriktirdim diye düşünüyorum, bir Ağustos daha.
Belki de Ağustos’un bu döngüsel sancısı, her yıl yeniden parça parça biriktirdiğim yaşantılarla, masanın üstüne koyduğum zihnimle, bir anlamda kendi yarım kalmış taraflarımla barışabildiğim yegâne ayı işaret ediyor. Ertelemelerimin, yeniden başlama çabamın ve her sona kısacık bir bakış atmamın ayı hep Ağustos oldu.
Şimdi bir ay daha bitiyor, bir takvim daha kapatılıyor. Belki yine eksik kaldı bir şeyler. Belki, oturduğum masada bıraktığım hayallerin, göğsümde taşıdığım kırıkların hepsi ardı ardına Ağustosa ekleniyor. Ama galiba mesele ne kadar tamamlandığımız değil, her yeni ağustosla yeniden başlama cesareti gösterebilmemiz. Kimi zaman kucağında yeni bir hayatla, kimi zaman yeni kırılmalara ve vedalara şahit olarak. Yıl yine çemberini tamamladı, ben yine başa döndüm.
Şükran duymak, kötüleri de, iyileri de, ertelemeleri, gurur duyduklarımı ve pişmanlıklarımı kucaklamak… Ağustos’u özel yapan belki de tam bu.
Her ağustos kendi kendime verdiğim bir selamdır. Sağ ol Ağustos, yine bana hem kendimi, hem kaybettiklerimi, hem de yeniden bulduklarımı hatırlattın.
Belki de mesele, bir ayı bitirip diğerini başlatmak değil, kendi döngülerinde sürekli yenilenmeye cesaret edebilmek.
