sıcağı sıcağına hissetmezsin

sıkıcı, bunaltıcı bir ayın ardından nedense tam şu anda bu yazıyı kaleme (aslında bilgisayarın klavyesine) alasım geldi.

15 kasım 2023 günü, şu anda akşam sularında bu yazıyı yazıyorum. aşırı sıkıcı ve durağan bir gündem üzerinden bir yandan işimi yapmaya çabalıyorum, diğer yandan ise tam şu anda var olmanın dayanılmaz ağırlığını sırtımda hissediyorum.

sırtımda hissediyorum demişken, geçtiğimiz ay (13 ekim 2023) başıma belki de olasılıksızlıkların en dibindeki olasılık geldi. tahmini saatte on kilometre hızla giden bir motor tarafından çarpılarak yere düşürüldüm. evet tarafından.

o gece, belki biraz da içkinin etkisiyle ne bir acı, ne de başka duygular hissetmiştim, diğer sıradan günlerdeki gibi, lanet konak tramvayına atlayıp eve gidecektim, tabii ki başıma geleceklerden habersiz.

üstelik felaket de çişim geldiği için konak’ta inip, vapur önündeki tuvaletlere gitsem de kapıdaki görevli saat geçtiği için beni içeri almadı, o an tüm ölmüşlerine rahmet okudum kendisinin.

neyse, tekrar tramvaya bindim lakin bu sefer farklıydı, hafiften bir burkulma ağrısı hissediyordum. derken tramvay ilerledikçe sanki ağrım da şiddetleniyor ve bayılacak gibi oluyordum.

bu çilenin ardından ineceğim durağa geldim ve hayatımın anlamı beni karşıladı, ben tabii her şeyden habersiz bir biçimde halen eve gidip, üzerine buz koyup geçirme taraftarıydım fakat talebim hoş karşılanmadı. zorla taksiye binip hastaneye götürüldüm.

buraya kadar her şey normal, hatta o kadar normal ki saatlerce acilde sıra bekledim, röntgene yürüyerek gittim, her şey her zamanki gibi sıradan.

ta ki önlüklü bir lavuğun gelip, ayağınız kırık demesine kadar.

evet yine her şeyi yarım bıraktığım gibi bu yazıyı da yarım bırakmışım. bugün 20 kasım 2023 ve yazmaya devam etmeye karar verdim.

önlüklü lavuk, kırık dediği an beynimden vurulmuşa döndüm. çünkü hastaneyr kadar yürüyerek gelmiştim, her taksi, röntgen, bekleyiş bunların hepsi kırık ayağımla gerçekleşmişti. bir halk deyimini daha rasyonal doğrultuda benimsedim: sıcağı sıcağına hissetmezsin 🙁

neyse ki o an yanımda hayatımın anlamı vardı lol. garibim, onu da içeri almadıkları için dışarıda uyukluyordu. telefonla ilk aradım açmadı, ilk telkinim sakin olması yönündeydi. beklediğimden de sakinlikle karşıladı bu durumu zaten. yine bitmek bilmeyen bir bekleyişin ardından gelen bir diğer önlüklü lavuk hayatının hatasını(aslında benim hayatomın hatasıydı) yaparak kırılan kemiğimi taş devri yöntemlerle yerine parmağıyla ittirerek oturtmaya çalıştı. pek tabii ben de devrin şartlarına uygun kelimeler sarf ettim kendisine. ve bir çırpıda(o’nun için pek bir çırpı değildi, alçımı yaklaşık yirmi beş dakika sabit tuttu flşdlf), yürüyerek girdiğim hastaneden, ayağımda beş kilo fazlalıkla, kelimenin tam anlamoyla bir topal olarak saat gece üçte ayrıldım.

kırık ayağımın röntgeni
şu siteye ayak atmayın kardeşim!

başladığım şeyleri ne de güzel sürdürebiliyorum değil mi? bugün 7 mayıs 2025 ve ben döndüm, dolaştım yine buraya geldim. 20 kasım 2023’ten bu yana neler yaşadım, yaşantımda neler değişti gerçekten hızına yetişemiyorum. ben bir beş on senedir. çoğunlukla pek çok şeye yetişemiyorum.

ama 14 ekim 2023 tarihine geri dönebilirim, ki bu aralar oldukça unutkan olduğumu yavaş da olsa fark ediyorum, gece üçte hastaneden ayağımda beş kilogram, düşünsel anlamda ise tonlarca ağırlıkla ayrıldım. taksiye kadar tekerlekli sandalye ile, taksiye ise seke seke gittim. evime geldiğimde ise, oldukça meşekkatli(bence bu kelime tek t olmalı, fonetik olarak hem kulağa hem dile hem göze daha çok hitap ediyor. ben ne zamanda beri böyle lümpen dertlere sahip oldum?) bir merdiven yolculuğu yaptım. her gün inip çıktığım, belki de çoğu zaman dalgınlıktan çıktığımın ya da indiğimin dahi farkında olmadığım merdivenlerin, beni bu kadar yoracağını iç düşünmezdim, en azından fiziksel olarak.

eve geldiğimizde oldukça bitkin bir haldeydik, çok nadirdir ki yastığa başımı koyduğumdaki mental acı fiziksel acımdan daha hafifti. oysa beni uyutmayan mental acıya alışıktım. nereden çıkmıştı şimdi bu? sıcağı sıcağına hissetmediğim sızı, içimi adeta kan ağlatıyordu. öte yandan, birazcık dahi kımıldama gibi bir şansım yoktu, sırtüstü (bence bu kelime ayrı yazılmalı ama tdk birleşik yazıyor) yatmaktan nefret eden ben, adeta devrik bir put, yahut beyni burnundan ilkel yöntemlerle alınıp yanındaki kavanoza konmuş, ardından mumyalanmış bir firavun gibiydim. firavun benzetmesi daha yerinde olabilir, çünkü bacağımın yarısı sargıda, acıdan da beynimi kavanoza koymuş bir vaziyetteydim zaten.

şimdi geriye dönüp bakıyorum da, hemen hemen geçen iki senenin ardından günlük dertlerim pek değişmemiş gibi. yine ot gibi yaşıyor, ve günden güne yok oluyorum. ama gerçekten, yüksek ihtimalle yaşantımın en zorlu günleriydi ayağımın kırık olduğu dönem. bir odadan diğer odaya geçebilmek için neredeyse saatler harcıyordum. tuvalet adeta zuldü. işe gitmiyordum, evde yatıyordum tüm gün, ve herhangi bir uğraşı bulamadığımdan düşünsel anlamda daha da dibi görmüştüm. iş yerinde yaşanan kaygılar da cabasıydı. mental anlamda o ekim ve kasım 2023 dönemimi şu olayla özetleyebilirim; o dönem can sıkıntısından ‘toplar ve satarım’ dediğim bilgisayar kasası parçalarını birleştirdim, sadece kablolarını takıp, ilgili sitelere ilan olarak vermek kaldı, aradan hemen hemen iki yıl geçti, hala kablolarını takmadım. belki de bana ayak bağı olan, beni dibe çekmeye zorlayan, bu bilgisayarın kablolarıdır, kim bilir? en azından, ben bilsem keşke.